Güncel Patoloji Dergisi 2017 , Vol 1 , Num 3
DUKTAL KARSİNOMA İNSİTU VS ATİPİK İNTRADUKTAL PAPİLLOM: BİR OLGU SUNUMU
Necmettin Özdemir1, Gülname Fındık Güvendi2, Yasemen Adalı2, Tuğba Toyran3, Bülent Güvendi4, Hatice Beşeren5, Mahmutcan Yağmurdur4
1Ege Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Tıbbi Patoloji Anabilim Dalı, İzmir
2Kafkas Üniversitesi, Tıp Fakültesi,tıbbi Patoloji Anabilim Dalı, Kars
3Çukurova Üniversitesi, Tıp Fakültesi,tıbbi Patoloji Anabilim Dalı, Adana
4Kafkas Üniversitesi, Tıp Fakültesi,genel Cerrahi Anabilim Dalı, Kars
5Kafkas Üniversitesi, Veteriner Fakültesi, Patoloji Anabilim Dalı, Kars

Özet

Giriş

Patolojik inceleme sonucu bir merkezde DKİS, bir merkezde atipik papilloma ve atipik hiperplazi tanısı alan olguyu tedavi ve izlem konusunda yaşanılan karmaşa nedeni ile sunmak istiyoruz.

Olgu

24 yaşında kadın hastada 21 yaşından beri memede kitle şikayeti bulunmaktadır. Yapılan fizik muayenede sol memede düzensiz sınırlı kitle saptanmıştır. Radyolojik incelemede lezyon heterojen yapıda olup, içerisinde mikrokalsifiye alanların izlendiği belirtilen kitleye eksizyonel biyopsi uygulanmıştır. Makroskopik olarak materyal 4.5x4x3 cm boyutlarında, palpasyonla sert nitelikte ve kesit yüzü yer yer gri-beyaz renklidir. Mikroskopik olarak ilk tanı merkezinde; birkaç alanda cerrahi sınıra 1-2 mm’den yakın kribriform yapıda duktal karsinoma in situ alanları ile proliferatif ve reaktif değişiklikler gözlendiği rapor edilmiştir. Aynı merkezde yapılan immünohistokimyasal çalışmalarda CD10 ile pozitif, yüksek molekül ağırlıklı keratin ile fokal pozitif, Bcl-2 ile pozitif, düz kas aktini ile pozitif olarak boyanmıştır. Daha sonra olguya aynı merkezde frozen eşliğinde lumpektomi ve lenf düğümü disseksiyonu uygulanmıştır. Cerrahi sonrası ek tedavi için gidilen merkezde her iki biyopsi materyaline ait histopatolojik inceleme tekrarlanmış olup multipl atipik intraduktal papillom, atipik duktal hiperplazi ve beraberinde duktal ektazi, memede fibrokistik değişiklikler şeklinde raporlanmıştır. İki merkez raporunun farklılığı nedeni ile ek tedavi açısından klinisyenler şüpheye düşmüş ve hastanın da bu durumdan etkilenmesi üzerine herhangi bir ek tedavi uygulanmamıştır.

Sonuç

Konsültasyonlarda yaşanılan tanı farklılıkları olgulara klinik yaklaşımlarda belirgin zorluklara yol açmaktadır. Bu durum hastalarda meydana gelen kuşkular ile birleşince bazı hastalar gerekli tedaviyi alamamakta bazı hastalara ise fazladan tedavi uygulanmaktadır. Biz bu olgunun farklı merkezlerdeki farklı tanılarının hastaya yaklaşımda güçlük oluşturması nedeni ile önemli olduğunu düşünmekteyiz.